Özgürlük

19 Nisan 2010 Pazartesi

Black Books falan.



Black Books diye bir dizi var efenim, kesinlikle herkes izlemeli bence. Harika bi' şey =)
olağanüstü komik bir dizi. fakat diziye methiyeleri daha sonra düzeriz. sadece şu diyaloğu aktarmak istedim.

normalde bol bol içki & sigara içen ryan yoga'ya başlamıştır ve bunları bıraktığını düşünmektedir.

bernard: have a drink and be yourself again will you?
ryan: so what's it like then... fags and booze?
bernard: well to be honest, after years of smokin and drinkin, you do sometimes look at yourself and think.
ryan: yeap
bernard: you know just sometimes in between the first cigarette with coffee in the mornin to that 400th glass of corner shop piss at 3 am. you sometimes look at yourself and think...this is fantastic! i'm in heaven.

hatta izlemek isteyen varsa http://tinyurl.com/yegsh29 ( 0.25 ile 1.02 saniyeleri arası

15 Nisan 2010 Perşembe

Şarap ne kadar güzel bi' şey :)




Böyle gecenin körüne doğru ilerlerken, ya bu font çok güzel bu arada, canınız şarap ister veya illaki isteyecektir. Bu durumlarda yapmanız gereken şey sevgili boşluk, derhal gidip kendinize şarap almak olabilir nitekim. İşte bu şekilde alınan şaraplardan birisinle daha buradayım, kendi kendime. Moldova şarabım beni yalnız bırakmadı, hemen geldi bana, tanju okan'a selam ederek hem de.

İnsanlar gerçekten kendi özlerine dönmeli ve zevklerinin, hazlarının peşinden koşmalı bence. Bu kadar yapmacıklaştıktan sonra bunu demek için ne kadar geç bilmiyorum ama, sonuç olarak biraz erken olduğu aşikar. Size yüklenen anlamlara boyun eğmeyin. Dostoyevski olsa çok kızardı size!

Şarap da güzel bi' şey zaten :) Hele yanında sigara varsa. Bir de [b]Black Books[/b] izleyerek içerseniz, ki zaten onu izlerken içmeden zor durursunuz, dadından yinmiyor bence!

Ey bomboş beyaz sayfa, beni dinlediğini biliyorum ve sana da bir gün şarap ısmarlayacağım merak etme, sen dost bir insansın, yazmak güzel şey, ne güzel şey yazmak.

12 Nisan 2010 Pazartesi

Şimdi ben buraya yine girdim, fakat benim yine yazacak bir şeyim yok. Tek fark ettiğim şu font'un çok güzel olması, sadece o yüzden bile giriyor olabilirim. 10'da olan bir sınava insanlar nasıl uyuyarak gidebiliyorlar pek anlayabilmiş değilim. Aslında anlıyorum ama bünyem uyumamayı sevdiği için ona kıyak geçiyorum bu ayakları çekerek. Kahve de yaptım kendime çaydanlıkta. İsteyene öğretebilirim. Fakat pek kimse okumadığına göre öğrenemeyecekler de, ne kadar yazık değil mi onlara ben :)

Ben gene böyle yazıyorum, çünkü başka yapacak hiçbir şey yok şu an. Biraz sonra yola çıkacağım, yol dediğim de yarım saatlik. Uykusuzluk kokusu vardır, belki bilirsiniz, uyumadan dışarı çıktıysanız o kokudan vardır üstünüzde, burnunuzda. O kokuyu çektikçe uykunuz gelir. Benim de öyle olacak, minibüste uykum gelecek, sonra okulda kantinde insanları takip ederken ne kadar doğallıktan uzak olduklarını fark edip üzüleceğim. Uyku bastırıyor, gözlerim kapanıyor, ama öyle çok da değil yani. Az böyle :)

Kahve & Sigara keyfimden size de ikram edebilirim, çok güzel oluyor bence :)

Ayrıca şarap da güzel bir şey.

Evet.

9 Nisan 2010 Cuma

Ne güzel böyle kimse yok...

Böyle buraya girince yalnız olduğumu, kimsenin beni okumadığını farkedince çok hoşuma gidiyor :) Kimse yok, ne güzel. Bunları böyle yazıyorum, karşımda birisi okuyacakmış gibi ama alttan alttan da kimsenin okumayacağını biliyorum. İşte belki bir kişi, hadi bilemedin taş çatlasa 2 olsun yani. Yanlışlıkla girerlerse o da :)

Siz de yapın bak, böyle sitemynet idi blog mlog idi böyle şeyler açıp, kimsenin okumayacağından emin olarak yazı yazın. Dur ya bu font güzelmiş, sevdim. Yarın sınav var mesela, ne güzel değil mi? Evet :)

Ya ne yazsam be, yazacak bir şey yok :) Edebiyata hakaret gibi saçmaladıkça saçmalamayalım. Yedi numara var trt1'de, açın onu izleyin!!!!!! Kimse yok ki bunu okuyacak :))

13 Mart 2010 Cumartesi

Hayatlara eşlik eden kilometreler


Zorluklardır deplasmanı güzel yapan zaten. maçlar, 7 mart 2010 antalya büyükşehir belediyesi - galatasaray engelsiz aslanlar maçı ve 8 mart 2010 eskişehir galatasaray maçı.

sığar mıyız, sığmaz mıyız, 14 kişi alır mı, almaz mı, 3 oraya 3 buraya 4 şuraya,
burger king'te çifter menü, yağan yağmur, yağmurda yakılan sigaralar, bekleyen uzun yol,
ray malifalitko, bitmek bilmeyen besteler, yavaş yavaş ışıkların kapanması, "gram uyumadan" düşen kafalar, ne yesek ne yemesek, ne yesek ne yemesek,

"- baba cumhuriyet isim yapmış ama ikbal daha güzel. "
" - yok baba bence cumhuriyet'te yiyelim."
" - abi sucuk kokarız ya..."
" - yok lan ne kokacaz, afyon'a geldik sucuk yemeden mi gidecez ! "

kolaylı dinlenme tesisleri... çarpma cumhuriyet sucuğu... 12 liradan sonra ucuz gelen 6 lira... arabaya dönüş, kapanan ışıklar, daha sonradan canlanacak hatıralar...

koku lan koku. "- oğlum bak yapan söylesin, ayıp oluyo beyler", mis gibi bir koku arabanın içinde, alttan üstten geliyor mis mis... "-cam açın laaaan cam aç lan zeki, lan totti aç aç aç geldi yine"

kütahya'da, eskişehir'de otobüsten inmişlerdi gençler. eskişehir il tabelası'nı görünce sevinç nidaları yükselmişti minibüsten. hemen inildi, boyandı tabelalar, resimler çekildi, bazı organlar donayazdı. koşa koşa arabaya binildi. "-olm ne kadar soğuk varsa..."

üstü karalanmış asyalı kartallar, 1905 hedefleri.

dıt dırııı dıt dırııı dıt dırııı dıt ray!

kütahya'da çay-tost yazısını görünce dayanamayıp durulan tostçu. "-3.5 liraya tost mu olur abi n'aptın ya?" cevap, "-ama çok güzeller ondan." birinin yere düşürdüğü 3 dilim tost, o elemanın hemen durumu toparlaması..."- ya yerleri de yeni yıkamıştık gerçi bi' şey olmaz" "- ne zaman usta?" "- dün ya..."

ah ulan ebru gündeş, başlatma şimdi ateşine mateşine. hatırlayamadık o içinde ateş geçen şarkıyı.

burdur'du isparta'ydı derken bir bakmışsın antalya. olmuş sabah. amcan'ın semti oğlum burası, alt geçitler, amcan'ın karıştırdığı sokaklar, sabah 7.30'ta hazır vaziyette bizi bekleyen kankaları.

"- semih bile: oğlum 3 gün sucuk yemeyecem lan"

servisçi özkan usta... öyle birisi yok diyen yalan kandıran başka bir servisçi kadın. bütün gece tokuz diye bağıran gençlerin, açız diye 5 kilometrenin sonunu bekleyememesi.

"- abi harbiden 10 liraya doyana kadar mı yani? "

bazlama, gözleme, incir reçeli, bal, peynir, tulum peyniri, domates, salatalık, biber, tereyağı, zeytin, hamak, top, salıncak ve hep orada demlenen çay...

"- abi mersin'de toz şekerle künefe gibi oluyor, bu olmamış abi, olmaz yani, bu ne oğlum, tutmaz, kurtarmaz, yemez."

gençlerin boşaltıma da ihtiyacı var elbet.

"-oğlum alaturka uymaz ya, bi' kere denedim, pantolona s.çtım"

4 saat falan edilen kahvaltı, kaçırılmaması gereken bir maç,

"- abi 12 saat yol geldik, sıçacaz diye maçı kaçırmayalım " sessizlik... "-hahahaha-... "-baştan niye gülmediniz lan?"... "-abi hayal ettim de sonradan."

koşu varmış, gidemiyoruz salona, orada işte orada, ama yok gidemiyoruz. napoli'ye benzeyen ara sokaklar. işte orada salon, mehter takımının arkasında.

"-abi benim içime doğmuştu ertelendi demiştim al işte kapalı kapılar."
"-oğlum kimse yok lan birazdan maç başlıyo güya."

daha sonra girilen salon, pankartları nereye asalım soruları, salonu süslemeler...

az ileride sigara içsem mi içmesem mi diye gezinirken ileriden gözüken sedat hoca... açıkçası şahsen hayatım boyunca unutamayacağım diyalog...

"kıvanç: hocam merhabalar!"
"sedat hoca: ..."
"kıvanç: sürpriz yaptık hocam size!"
"sedat hoca: istanbul'dan mı geldiniz!!??!??
...
"-sedat hoca dotan meishar'a: they've came from istanbul"
"-dotan meishar: yes i know their faces from there, yes... hello..."

...

başlayan maç, yükselen sesler, soyunmuş gençler, kırılmış koltuklar, "-zeki sen de soyun lan ayıp ama!", malifalitiko'yu öğrenen, söyleyen oradakiler...

çok uykusu var herkesin, nerde yatsak, "- aklıma çok iyi bir fikir geldi abi, burası sıcak parkta yatarız." bulunan pansiyon, uysal pansiyon! kişi başı 15, "sıcak su da varmış!!"

geçilen odalar, bakkaldan şampuanlar, kültablasında pantene servisi, alınan duşlar, çekilen ohlar... "2 saat sonra kalkıyoruz beyler, yemeğe gidecez"

akşam 7'de ayağa dikilen insanlar. balık mı yesek köfte mi, köfte-piyazcı varmış abicim... oraya gidelim bence. amcan'ın kankaları, götürürler bizi piyazcıya. antalya merkez. yeşillik, ayran, tatlı bedava ve sınırsız...

"-baba bedava ve sınırsız mı dedi?"
"-baba öyle dedi, görecez"
"-baba ben yerim ama, gözlemeye benzemez"
"-baba götürelim baba"

1 porsiyonlar, 1.5 porsiyonlar, yumurtalı soğanlı piyazlar.

"semih: kıvanç biz senle karşı karşıya oturmayacaktık di mi ya"
"kıvanç: baba aynen, böyle birbirimize uymuyoruz bence, dağılalım masalara"

güzelmiş köfteler, hafifmiş hafif... "-mersin'de de mi böyle semih?" gelen baklavalar... 10 tane yiyen ben. ama küçücükler sorun yok.

"-beyler şimdi taşları kendi toplayan okey masası olan bi' yer var, oraya mı gidelim n'apalım?"
"-ooo gidelim gidelim, direk gidelim"

o mekana geliş...

otomatik okey masalı gaaveye gitmek lazım elbet. ama bilin ki bir gaavede taş sesi çıkmadan okey oynanıyorsa orası artık gaave değil, ticarethane olmuştur elbette. mekanda sıcak çikolatalar, limonlu sodalar, üstlerinde kremalar, az ötede sigaralar, dönen poşetleri olan klozetler, acayip güzel bir hava. antalya'nın göbeğinde, 19 derece falan.

"-ulan sanki deplasmana değil tatile geldik mk ! " lafınıza cevap bile gelmez, herkes dalmıştır oyunlarına. üstün performansımızı orada da gösterip otomatik okey masasını bile bozuyoduk ya az daha.

kapıda sabah kaçta yola çıksak lafları, birilerinden her zamanki gibi sabah 7 iyidir sabah 7 sesleri. 5 saat sürer 6 saat. daha 4 kişide bilet yok oğlum? tayfayı bulmamız lazım orda.

ama önce biraz alkol lazım di mi beyler? tekel'in önünde duran midibüsümüz, aldığımız bi' sürü bira, varyant denen bir yere gitmiştir insanlar. lise önü driftçileri kalabalığı görünce şahin'le kartal'la pati çekmeye başlamışlardır bile. yazın sarısı da mavisi de görünmeyen konyaaltı plajı'nda tek bir insan bile yoktur. biralar içilir, artiz pozlar verilir gülüşerek, kaleiçi maleiçi gezilir.

"-facebook profil foto 50 kuruş beyler, gel kardeş gel..."

gece olur, gidilir eve. ev mi ne evi? ev ne arar lan deplasmanda? pansiyona elbet. pansiyonda kafalar konmadan önce iki futbol muhabbeti dönmeden olur mu. river'dan girilir boca'dan çıkılır, sabah 7.15'te uyandırılırsınız, hadi gidiyoruz lafı kulağınızdadır sadece.

giyinirsiniz, topu topu 10 saatinizi harcadığınız pansiyona bakıp, "-baba biliyo musun biz hayatımızda büyük ihtimalle buraya asla bi' daha gelmeyecez" sesi çıkmıştır bile ağzınızdan.

çıkılır eskişehir yoluna. herkes yarım kalan uykusunu tamamlaya çalışmakta, bomboş yollar, rar dosyası gibi insanlar arabanın içinde.

cumhuriyet avm denen bir yerde durulur..."- oofff ne tuvaleti vardır lan buranın şimdi" herkes doğrudan wc. dönülür yola, semih'in şu lafı kulakları çınlatır, dudakları uyarır. "- oğlum cumhuriyet avm, artık kardeşimsin lan benim, kardeşimsin."

devam eder yol, ilk defa eskişehir tabelası falan görülmüştür artık. o sıralar orası boş olduğundan sağ öne geçmiş genç arkadaşa sevgilisiyle elele gezen bir kız bakmakta. "- yanında sevgilin var beni ne kesiyosun lan?" elbette camlar kapalıdır, bir çifti birbirine düşürmenin hiçbir anlamı yoktur yoksa.

saatlerce ağaçların arasından giden tek araba, birazdan köy gaavesi görülür kenarda. allaa harikasın be abi, gaave var lan! inin lan inin...

herkes iner.

250 bin liraya çay mı ararsın, pastanesini açıp pastalarını ortalık yere bırakıp dükkanından uzaklarda olan pastaneci mi ararsın. çaylar, muzlar içilir, sigaralar yanar.

burada bir başka bomba daha akıllarda kalacaktır..."-`ee sizin istanbul yolundan gelmeniz gerekmiyo mu ya`?" yok be abi, antalya'da armayı hissettik çoktan biz.

eskişehir'e kalan 1 saat... merakların başlaması, heyecanın ufak ufak can bulması. "-burası mı lan eskişehir eskişehir dedikleri?" bi' kaç tur atılıp 50 kişiye yol sorunur, yolu en iyi tarif eden sıradan bir üniversite öğrencisi kızdır.

eskişehir'in iyice merkezine girilmiştir. lokantanın birinde çibörek yazan tabela görülür. o an işte ilk defa belki de eski sevgili akla gelir sağ arkaya geri dönmüş elemanın kafasında. kapak böreğidir anane dilinde adı gerçekte bu şeyin. sevgiliye zamanında öğretilmiş, yaptırılmıştır. 10'ar 10'ar yenmiştir, emek hissedilmiştir. hangi sevdadan galip çıkmıştır ki bünye? ne tesadüftür ki o beste de başka başka sarı-kırmızılıların balıkesir deplasmanı yolunda yazdıkları bir bestedir zaten. herakleitos'a selam çakılır. "-ahah çi börek diyo lan..." şeklindeki iç sesten bir nidayla 10 saniye sonra unutulmuştur bile tarih sayfalarında, yerini almıştır binlerce hatıranın arasında, aynı sizin unutulduğunuz gibi. daha bir neşelenmişsinizdir. futbol ne zaman sadece futboldur ki?

eskişehir merkeze girilmiştir. şehirden çok kasaba görünümünü andırmaktadır oralar. hele antalya'dan sonra. 100 basarsın sen oraya lan antalya. "yara yara yara yara ... yara yara...ğı yeeee, eskişehiir"dir artık tezahuratlar. ortak sorgu herkesin en az 10 tane arkadaşının kendilerine yıllardır niye eskişehir'in güzel yer olduğunu söylemeleridir. espark denen yere girilir, her taraf stickerlanır yldz teklerle. yine yemek yenecektir, burger murger es geçilir 4-5 tanesince. onlar 5 çiğ börek + ayran 5 lira yazan tabelaya doğru yönelirler. bi' güzel yerler.

4 kişiye nasıl bilet bulunacağı şüphesi içlere düşmüştür artık. bulunmalıdır, olmadı tayfa bulunmalıdır, şehir dışına doğru çıkılır hafiften, 6-7 otobüs gelmiş kafile görülür, rahatlanır bir an. polis diğer arabayı aramaktadır, öndeki arabada bulunan döner bıçaklarına tanınmayan sahiplerinin verdiği tepki de ilginçtir. "-ağğbi yani biz hani öyle yanımıza aldık yani, ne bilim yani, duruyodur orda biz de görüp almışızdır yani, hani bi' şey olur diye, nedir ki yani, at gitsin yaa bananeee abiii yaa"

son fotoğraflar da çekilmişti, konvoy oluşturulmuştu, eses'in teyyare stadının önüne gelinmiştir. yılmaz abi çıkartır 2-3 tane bilet veriverir orada bize. herkes peşinde koşmaktadır oysa ki. her yerin arka planı ömer abi de elbette oradadır, gözleriniz özlemiştir yahu adamı. kalmıştır 1 kişi çifte girmek zorunda kalacak. "-ben zorlarım oooğlum ya, siz girin hadi hadi".

girilir içeri, basılan yerlerin tahta, koltukların en adi plastik olduğu, aralarının boş olduğu ve insanların arada bir o boşluklara düştüğü tribünümsü bir yerdesinizdir. eskişehir'in tribünü ise sizin hemen çarpazınızda ve en az 20-30 metre yüksektedir. normalde her maç deplasman tribününe asılan filelerden bu sefer yoktur. karşılıklı atılır bir şeyler, ama avantaj onlardadır, adamlar yukarıdadır yahu! öyle şey mi olur lan! adamlar aşağı doğru ne sallasalar sana geliyor zaten. saçlarımı 3 tane kaya sıyırmıştır, bi' kaç yandaki arkadaşın kafa tası parçalanmıştır, hastaneye kaldırılmıştır bazıları. polis mi? ne polisi? polis ne arar lan deplasmanda? eskişehir tribününü güya engellemekle zorunlu olan polisler o tribündekilerin zaten ya amcaoğludur, ya babası ya kardeşi. bu durumda ne olmaktadır? biber gazları, coplar gene size gelmektedir. olsundur, gelsindir, halledilirdir. nitekim öyle de olur, halledilir 10 dakikada bu olaylar da.

maç kaybedilmiştir, ee bize ne? 90 dk. bağıran bu insanlar kazaayla zıpladıkları koltuğu da kırmışlardır zaten. tahta zaten lan. aşağı düşmemek için birbirlerinden uzaklaşmışlardır hafiften, galatasaray'dan ayrılan oyuncuların birer birer emre belözoğlu'na dönüştüğü gözlenir. ümit karan denen arkadaş maçtan önce eses'e üçlü çektirir orta yuvarlakta, yer küfürü yollanır. volkan yaman'ın tribüne gelip hareket çekmediği kalmıştır nitekim. "herkes gider biz kalırız"dır sonuçta, sorun yoktur.

maçtan sonra 3-5 taşlama olur diğer otobüslere, bizim midibüsçüğümüze zeval gelmez, yola devam edilir. çay çorba içmeye lokantaya girilir yol kenarında, jandarma beklemektedir olay çıkmasın diye.
buz gibi benzinliklerde içilen sigaralarla bir deplasman daha böylece bitmiştir... metrobüs beklenir yarım saat, zincirlikuyu metrobüs turnikelerinde falan görürseniz yldz tek yazan beyaz küçük kağıtlar, onlar bu deplasmanın son demleridir işte. eve gelinir, herkes yatağa sıvışır yavaştan sabaha karşı.

ah ne güzeldir bu deplasman yolculukları...

malifalitikoo ray!

23 Aralık 2009 Çarşamba

Hayaller listesi.

Yıllardır sağda solda görüp de "anam ne güzel olur lan" dediğim şeylerin bir listesini yapayım dedim. Okumasanız da olur, nasıl olsa benim hayallerim =)

Bazıları maddî değeri yüksek olduğundan ileri tarihte düşünülebilecek hayaller, bazıları normal.:

1.
2. Formula 1'de damalı bayrağı sallamak. Hatta Jarno Trulli veya bugün geri dönen Michael Schumacher o sırada birinci olursa bir acayip olur. Gerçi kim olursa olsun zerre umrumda değil. Yeter ki sallayayım =)
3. Dünyanın bir sürü ülkesinde böyle bir sürü futbol maçı izlemek, derbi izlemek.
4. Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi Final maçında (olacak, merak etmeyin) sahaya girip, NKFVAS şeklinde bir atkı falan açmak. Ahah.
5. Anarşizm :)

14 Aralık 2009 Pazartesi

Uykusuzluk kafası.

Uzun uzun döktürmeyeceğim bunun hakkında uykusuz uykusuz. Ama uzun süre uzak kalırsan özlüyor vücut bunu. Arada bir bünyeye bi' kaç doz vermek gerekiyor.(40-50 saatçik)

Chuck Palahniuk, Fight Club'ta anlatmış anlatacağı kadar. Bana söz düşmez valla.